İlk yazım…

361

İlk yazım…Her zaman her yerlerde bir ilk yazım olacak. Bölük pörçük hatırladığım bir yaz bu, biraz fazla sıcaktan hatırlıyorum biraz da babamın yanımda oluşu, annem çalışırken bizim denize gidip, berrak suda balıklarla eğlenmemizin ne derece doğru olduğunu sorguladığımdan hatırlıyorum. Su gibi saf olabildiğimi ve suyla kendimi nasıl da bir hissettiğimi hatırlıyorum. Bu yüzden belki de hatırladığım ilk yazım bu.
çünkü sonraki yazlar genelde sevgililerle ve arkadaşlarla geçti, suyla bir olduğum gibi bir olamayacağım şeylerle bütünleşmeye çalışmakla geçti. Bu yüzden onları hatırlamam çok da önemli değil.

Bu iki satır benim buradaki ilk yazım oldu, onun da yarısı benim değil. Halbuki yatağımın altındaki dandik bir popkek kartonun içindeki otuza yakın defterin en eskisine göre ilk yazım 1998 senesine dayanıyor, kendimce tuttuğum bir günlüğe. Üzerinde muhtemelen benzediğimi umduğum sarı saçlı bir kızın olduğu bir defter. O gün kaç kişinin saçımı çektiği ve öğretmenin kaç kişiyi ve ne sebeplerle azarladığı ile ilgili tarihi dökümanlar bunlar. Sadece benim değil, tüm ilkokul ve ortaokul arkadaşlarımın anılarını da onlara hiç sormadan sayfalarca kaydetmişim. Çoktan unuttukları, hatta belki bilerek unuttukları her şey, benim sayfalarımda kayıtlı.

Yazlar, anlardan ve anılardan çok daha ötesi; bir olma anlarıyla dolu yazlar.

Yazlar, Nazım Hikmet’in şu dizelerini anlama zamanları ;
Denizin üstünde ala bulut
yüzünde gümüş gemi
içinde sarı balık
dibinde mavi yosun
kıyıda bir çıplak adam
durmuş düşünür.
Bulut mu olsam,
gemi mi yoksa,
balık mı olsam,
yosun mu yoksa?
Ne o, ne o, ne o
Deniz olunmalı oğlum,
bulutuyla gemisiyle, balığıyla, yosunuyla…

Bu yüzden yazmak anları, anıları yakalamaktan daha da ötesi. Yazmak… Hiç utanmadan kendi gerçeğimizi yaratmak..

Yorum bırakın